Bugün iyi hissediyorum kendimi, küçük umutsuzlukların içimdeki cam kırıklarından başka birşey yok. Susmayı tercih edenlerdenim, yazmayı ise koşulsuzca rededemiyecek kadar tutkuluyum ve doğam gereği yazıyorum.
Beynimin bir profesör derinliğinde durmadığını biliyorum ama bir felsefecinin deltasında yuvarlandığımın farkındayım. Bir işçinin tüm sızında oldugumun açıklanmıyacak kadar ortasındayım. Ne sagında ne solun da, köşesinde de değil, bildiğin ortası tam ortasındayım.
Emekçidir beynim ve yüreğim ve bir emekçinin bilgeliğindedir. Durmaksızın çarpar bu yürek,durmadan üretir bu beyin.
Ögrenci dalgası gibi sürer gülüşlerim. Gülüşlerimde, bir ögrenci sloganı gibi illegal gülümsemelerdir. Küçük ve kaçamak gülüşlerden bahsediyorum ROZA. Kendimce yasaklar koyduğum bedenime, baskıcı bir devletin tüm tahakümünü sergiliyorum. Bedenimde sınırları aşacak hiçbir organ göremiyorum, ben korkak mıyım ROZA?
Bir akşam üstü, sokaklarda kaçmak, kaçışmak zorunluğundayım. Bahanesiz mevzi hazırlığındayım, cephanem yok, her sokak lambası benim kurtarılmış bölgem dışında kalıyor. Saldırı hazırlıklarım yoğunlaşıyor. Sessiz ve tedarikli bakışlarla yürürüm sokak lambasının üstüne ve kaldırdığım kafamın üstüne düşecek gibi yanmayan bu lambanın korkağıyım. Kaçıyorum... Bir soluk köşe başındayım ve yol alıyorum eve doğru. Ben deli değilim ROZA ! Ama tabi ve enerji kaynaklar bakanlığı ve buna parelel T.C devleti deli olabilir. Kimse ciddiye almayacak bu dediklerimi. Biliyor musun ROZA, o, lambalar yanmıyor.
Bırakalım bu dingin sohbetleri, beni dinle; Kış mevsimini hiç sevmem ben, oturur kışı izlerim hep ve asla dokunmam o soğuk kara,yagmura... Bir köşeden izlerim onları ve anlamaya çalışırım. Anlamıyorum bir türlü yoksa tanrı kendisi mi yağıyor? Sokakta insanlar soğuktan ölüyor, donuyor. Sokağın sakinleri, tanrının ne kadar soğuk olduğunu görüyor ROZA ve bundan dolayı ki ölüyorlar. Ben hiçbir zaman inanmam tanrının varolduğuna. Eger olsaydı o tanrı, yağdırırdı yine o karı, yağmuru, o kışı yaşatırdı ama insanlara sahip çıkmayacak insancıkları, yaratıkları yaratmazdı, celatları yaratmazdı. Yaratılanlar birbirini yemezlerdi. Sokak sakinlerini, tanrının insancıkları koruyamadı ve yem etti soğuğa ve dolayisıyla tanrı yaptı bütün bunları.
Doğam gereği ROZA, soruyorum ve...Tanrıyla konuşmayacak kadar dargın insanlar biliyorum. Neden hiç uğramaz bu tanrı? Olmayan birşeyin ümüdini yetirmemiş manyakların sorgulayıcısıyım ROZA. Tanrı diye aldatılan yüzyıllık insan, iyiliğe tapmayı ögrenemedi. Olmayan birşeye tapmayı da ögrenemedi çünkü o olmayanın çizgilerini çiğneyerek, ona ibadet etmeye devam ettiler ve yeryüzünün bütün çöplüğünü CAMi'ye, KİLİSE'ye topladılar. Hakim sınıflar, aç insanların korkuları üzerinden başka bir dünyanın yolunu kölelikle rehberlik ettiler ve kandırıldı insanlar daha çokta zavallılaştırıldı. Ölümden sonraki cenneti vaadeden tüm dinler ve onun tanrıları ile elçileri ve onlara inanan insancıkları, dönüp bana baksınlar. Afyondan düşünemeyen beyinlerini, beni dinleyerek temizlesinler. Ben şimdi ki, bu dünyadaki cenneti varetmeyi emrediyorum ve insanlık ilk işin safsataya karşı savaş ve haksız savaşın savaşçısı olmak. Ölümden sonrası değil, şimdi ki cennet için, yürü rahibenin, imamın ve sahtekar afyondan uçmuş insancıların üstüne. O kutsanmış duvarlara "En büyük günah cehalet" diye koca koca yazılar yazacağız ve insanın ilk şartı cehaleti yenmek ve iyiliğe tapmak ve şimdi ki cenneti yaratmaktır. Benim ayaetlerimi topla ROZA ama sakın tanrıya inanma ve ben asla tanrı sıfatını kabul etmem. Bazen tanrısal ve paygembersel yaklasımlarla, insanlıga yol olmak gerekir ve ben de bunu yapıyorum ROZA. Beni birtek sen anlıyorsun ROZA, hiç ama hiç itiraz etmiyorsun. Şimdilik hoşçakal.
*RUBAR ÖZGÜRDOĞAN